Öğrenme Bir Süreçtir
Öğrenme Bir Süreçtir
Kendini tanıyan insanlar neler yapabilecekleri bilirler ve potansiyellerinin farkındadırlar. Güçlü yönlerinin ve gelişim alanlarını bilirler. Algıları yüksek oldukları için kendileriyle ilgili çalışma alanlarını fırsat olarak görürler. Enerjileri yüksektir ve çalıştıkları insanları da bu pozitif enerjileri ile motive ederler. Üretirler ve üretirken öğrenmek mutlu olurlar. Farkında olmadan sizi de o enerji alanından beslerler.
Güçlüdürler çünkü farkındalıkları yüksektir. Kendi becerileri ve yetkinlikleri hakkında başkalarından geri bildirime açıktırlar. Konuları, olayları bütünüyle görme çabası, yorumlama ve analiz ederek çıkarım yaparlar.
Öğrenmenin bir süreç olduğunu bilirler. Etkileşim ve iletişim oldukları dünyada değişimin hızlı olduğunun bilincindedirler. Kendilerini geliştirmek ve öğrenme sürecini başlatmak için konfor alanından çıkma cesaretine sahiptirler. Düşüncelerini belirli bir zemine oturtmak için araştırırlar, edindikleri bilgileri yorumlamak için çaba gösterirler. Değişik bakış açılarına saygı duyarlar, dinlerler.
Toplum bireylerden oluşur. Bireyler dünyada değişimin hızlı olduğu 21.yy’da kendini ne kadar yenileyebiliyorsa o kadar topluma katma değer yaratmaktadır. Toplumsal koşullanmaların dışında yeni bir pencere açabilecek cesareti olanlar aslında kendilerine yaptıkları yatırımın ülkenin bugünü ve geleceğine yatırım olduğunun bilmelidirler.
Kendinin farkında olan bireylerlerin sayısı arttıkça değişimin algılanması farklı bir vizyonda olacaktır. Herhangi bir konuda akıl yürütme ve yorumlama süreci daha etkin olacaktır.
Son zamanlarda toplumsal gündemi takip ederken “Değişim ve yenilenme konusunu biz nasıl anladık” diye düşünmüyor insan. Her konuyu biraz bilenler ile kendinin farkında olan insanların bilinciyle bildiğine biliyorum / bilmediğini bilmiyorum diyenler arasında ki fark son zamanlarda oldukça belirgin hale geldi.
Uzman olduğu konuda bile fikir beyan ederken iki kere düşünen insanların tevazusu karşısında her konudan biraz bilen ama size meydan okuyan insanların cesareti oldukça düşündürücü bir hale geldi.
Teknoloji sayesinde ulaşılan bilginin veya size sunulan bilginin doğruluğunu sorgulamadan kaydetmek bilgisayarınıza virüs uzantılı bir dosyanın indirilmesine benzer.
Kendinin farkında olup, güçlü yönlerini besleyen ve uzmanlaşan insanların ilgi alanıyla ilgili bir düşünce sistemi oluşmaktadır. Değişim ile birlikte sahip olduğunuz bilgiyi güncellerken belli bir düşünce sisteminden idrak ile süzdükten sonra yorumlama, analiz, çıkarım, değerlendirme ve bir sonuca ulaşmak uzmanlık istiyor. Kendini yetiştiren ve geliştiren insanlara saygı duyulması toplumsal bir kültürdür.
Her konuda biraz bilenlerin yaratmış olduğu değersizlik hissi toplumsal bir kültür olma yolunda giderken, kendinin farkında olan tevazu sahibi insanların biraz daha geri çekildiğini görüyorum.
Ekonomi, tarih, siyaset, eğitim, teknoloji, tarım, mühendislik, hukuk, sağlık, sanat, spor, edebiyat derken her konuda dijital dünyada bize sunulanlarla beslendiğimiz günümüzde bir konuda bilgiden haberdar olmak ile uzmanlaşmak arasında ki farkı anlamak ile başlayabiliriz önce.
Kalp ile akıl arasında görünmez bir bağlantı, denge ve değer zinciri var. Toplumsal kültürün nesilden nesile aktarıldığı bir bilinç ile değişimin algılanması, yansıması ve kodlanması oldukça önemli bir konudur. Kültürel mirasımız arasında ; saygı, alçakgönüllülük, sevgi, hoşgörü, çalışkanlık, dayanışma, yardımlaşma, şefkat, merhamet ve birçok değer bize aktarılırken bizden sonra ki kuşaklara da bir sorumluluğumuz olduğunu unutmamalıyız.
Öğrenme açık olmak, kendimizi geliştirmek, sabit düşünce yerine yeni bir bakış açısını geliştirmek, bilene saygı göstermek, kendini geliştirmek isteyen bir insana el uzatmak ve buna benzer farkındalıklarını okunduğunuzda ne kadar güzel geliyor değil mi? Peki biz bunu nasıl yapıyoruz?
Kıssadan hisse bir hikayeyi sizlerle paylaşarak yazımı tamamlamak istiyorum.
“ Fakülte dördüncü sınıfta, son sınav günüydü. Öğrenciler bu sınavı da geçtikten sonra diplomalarını alıp hayata atılacaklardı. Sınava girdikleri dersi veren profesör, sınavda kitap ve defterin serbest olacağını önceden kendilerine söylemişti.
Sadece, konuşmak ve birbirlerinden kopya çekmek yasaktı. Bu bakım- dan, bütün öğrenciler sınavı kolayca geçeceklerini düşünüyorlardı. Profesör soruları dağıttıktan sonra, öğrencilerin yüzündeki mutlu ifade yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Soruların hiçbirinin cevabını ne yanların- da getirdikleri kitaplardan, ne de ders notlarından bulmak mümkündü.
Bir buçuk saat sonra cevap kağıtlarını toplarken, profesör: "içinizde, sorulardan beşine de doğru cevap verdiğini düşünen var mı?" diye sordu.
Elini kaldıran olmadı.
- Dört?
Yine cevap veren olmadı.
- Üç? iki?
Yine cevap yoktu.
Bunun üzerine, profesör gülümsedi: Benim de beklediğim buydu zaten! Size, aldığınız dört yıllık eğitime rağmen, bu alanda bilmediğiniz birçok şeyin olduğunu göstermek istedim. Meslek hayatınızda hemen her gün, o güne kadar cevabını öğrenmemiş olduğunuz birçok sorunla karşılaşacaksınız."
Profesör, bu açıklamalarıyla biraz olsun rahatlayan öğrencilerinin yüzünü bir bir okumaya çalıştıktan sonra hepinize bu sınavdan geçer not vereceğim, müjdesini verdi.
- Yalnız, bu sınavdan sonra üniversite mezunu olmakla beraber, asıl tahsilinizin bundan sonra başlayacağını sakın aklınızdan çıkarmayın.
Yıllar geçse de, öğrenciler ne bu son dersi unuttular, ne de bu dersi veren profesörün adını.”
Yasemen Çalışkan
Genel Müdür
5N1K Gelişim Akademisi