Yaptığımız İşin Altına İmzamızı Atabiliyor muyuz?

Yaptığımız İşin Altına İmzamızı Atabiliyor muyuz?

Yaptığımız İşin Altına İmzamızı Atabiliyor muyuz?

Yaptığımız İşin Altına İmzamızı Atabiliyor muyuz?
 

İş hayatında deneyimlerimiz seçmiş olduğumuz alanda gerekli bilgi, beceri, davranışlara yatırım yaparsak bizi ustalaştırıyor. İşimizi yaparken içselleştirdiğimiz kalite standartları var ise her iş öğrenme basamağı, bir sonra ki iş ise daha profesyonel oluyor. Kendimizi geliştirmek açısından fırsatları içinde barındırıyor.
 

Şirketlerin gelişmesinin temelinde insan vardır. Resmi ve özel sektörün başarısı toplumların itici gücüdür. Şirketlerin toplumun geleceğine dair sorumlulukları vardır. Sorumluluk, bir insanın davranışlarının sonuçlarını üstlenmesi demekse ülkemizde her iş yapan sorumluluğunu alabiliyor mu? İşimizin sonuçları iyi olduğunda “ben yaptım” derken, sonuç beklendiği gibi olmadığında hangi davranışı sergiliyoruz? Konuyu ister kendi işini yapan girişimci olarak ele alalım, isterseniz resmi veya özel sektörde çalışan veya iş sahibi olarak. Sizce farkı var mı? 
 

İşimiz aslında karakterimizin yansımasıdır. Güçlü bir domino etkisi yarattığını düşünüyorum. Ben, sen, biz, siz hepimiz işimizi yaparken sahip olduğumuz sorumluluk duygusu ve bilinci sonucunda değişeceğiz. Toplumun bakış açısı değişecektir. İş beklentilerimizde empati ile bakarken, yaptığımız işin sonunda da bu şekilde bakılacağını bilmeliyiz. Sorumluluğunu alamadığımız işimizin kalitesiz sonuçları sadece bir sonuçtan ibaret mi? Neden-sonuç ilişkisini göz ardı etmemeliyiz.
 

Kendi ekibinizde sorumluluktan kaçan biri ile çalışmak ister misiniz? Düşününce güven duygusu ne kadar az değil mi? Bazı şirketlerin kültüründe sorumluluk alma duygusu desteklenirken, yönetim şeklinden/seçimlerden kaynaklanan türbülans ile sorumluluk duygusundan kaçan hatta yaptığı işin sonucu beklenen gibi olmadığında başkasını suçlamaya eğilimli insanları gözlemleyebiliyoruz. Sizce iş hayatında bu davranışı sergileyen insanlar toplum içerisinde ki sorumluluklarına karşı nasıl bakıyorlardır?
 

İşinde içselleştirilmiş standartları olan, kaliteye önem veren, sorumluluğu alan, işin öncesini ve sonrasını düşünen bir bakış açısı toplumsal bir kazançtır. Bu kazanç için bireysel bakış açımızı değiştirmeliyiz. Hepimiz birbirimizden sorumluyuz, değişmeliyiz.
 

“Yaptığımız işin altına imzamızı atabiliyor muyuz?” sorusuyla başladığım yazıma okuduğum kıssadan hisse bir hikayeyi sizlerle paylaşarak tamamlamak istiyorum.

Bir Mimar Sinan eseri olan Sehzadebaşı Cami’nin 1990’lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, restorasyon sırasında yaşadıkları bir olayı TV’de şöyle anlatmıştı: Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taslarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaa edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu. 

Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan destekleyen bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık. Yeniden yaparken de bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir yazı vardı. Hemen bir uzman bulup okuttuk. 

Mimar Sinan tarafından yazılmış bir mektup idi ve şunları söylüyordu: Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum. 

Mimar Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu’nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu. 

Bu mektup bir insanın yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur. 


Yasemen Çalışkan
Genel Müdür
5N1K Gelişim Akademisi